Cumhuriyet Halk Partisi Kırklareli milletvekili aday adayı Hakan Dedeoğlu, Trakya’nın sorunlarını yerinde dinlediği belde ve köy ziyaretlerine son hızla devam ediyor.
Bu çerçevede Çarşamba günü Kavakdere ile Tatarköy köylerine giden Dedeoğlu, buradaki kahve toplantılarında görüş alışverişinde bulundu. Aday adaylığının yanısıra aktivist kimliğiyle de bilinen Dedeoğlu, çevreci çalışmalarını da eş zamanlı olarak sürdürmeye devam ediyor.
Çarşamba gecesi ilk olarak Kavakdere Köyü’ne giden Hakan Dedeoğlu burada Muhtar Vedat Dengiz, Kırklareli Ziraat Odası Başkanı Hasan Çetin, CHP'li delegeler, üyeler ve geniş bir halk kitlesince karşılandı. Dedeoğlu’nun ziyaretlerine Bağımsız Tarım Orman ve Çevre Sendikası (BATOÇ-SEN) Genel Teşkilatlanma Sekreteri Göksal Çidem ile Kırklareli Şehit ve Gazi Aileleri Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği Başkanı Hüsamettin Duman’da iştirak etti. Trakya'nın ve Türkiye'nin sorunları üzerine önemli değerlendirmelerin olduğu ziyarette Ergene Havzası Çevre Düzeni Planı'nın -Türkiye'nin ilk çevre düzeni planının 1/25000'lik planlarla delinmeye çalışıldığı gündeme geldi.
“Yaptığım şey yıllardan beri olduğu gibi toplum için müdahil olmaktır”
Kavakdere Köyü’ndeki toplantının da ana teması bölge topraklarının amaç dışı kullanılmak istenmesiydi. Bölgenin, İstanbul'un arka bahçesi yapılmak istendiğini ifade eden Dedeoğlu, Kocaeli ve çevresinde yaşananların Trakya'nın da kaderi olmaması gerektiğini belirterek; “Trakya'da yaşanan olumsuzluklar vatandaşın kaderiymişçesine bir hava estiriliyor. Bunun aksini kanıtlamak Trakya insanının karakterinin, eğitim seviyesinin gereğidir. Ben burada siyaset yapmıyorum. Yaptığım şey yıllardan beri olduğu gibi toplum için müdahil olmaktır; sorunları dile getirip çözüm için uğraşmaktır. Bölgenin suları, sizin sularınız, size sorulmadan resmen çalınıyor. Buna engel olmak için bir şey yapmanız gerekmez mi?” diye konuştu. TEMA Vakfı ve ADD gibi ciddi sivil toplum örgütlerinde birçok soruna karşı duruş sergilemesiyle tanınan Hakan Dedeoğlu, yöneltilen örgütlenme sorusuna cevaben, bireysellikten kaçınarak ortak bir güç olmanın, sayısal olarak çokluk ile doğru toplumsal etki yaratmanın önemine vurgu yaptı.
Dedeoğlu Kavakdere’den sonra Lüleburgaz'a bağlı Tatarköy'e geçti. Burada ilk önce delegeler, üyeler sonrasında da halkla biraraya gelerek, şu açıklamalarda bulundu:
“Eylemlerimizi siyaset üstü düzeyde gerçekleştirmeliyiz”
“Yaşadığımız çevrede insan ve doğa olgusunu çağın gerektirdiği çerçevede algılayabilmemizin tek yolu haklarımıza ve hukuka sahip çıkmaktır. Bu noktada ormanımızı, meramızı, su havzamızı, kısacası tüm doğal varlıklarımızı kesintisiz korumak zorundayız. Bunu yaparken dikkat etmemiz gereken en önemli olgu, eylemlerimizi siyaset üstü düzeyde gerçekleştirmemizdir. Bölge insanı, verimli topraklardaki çarpık sanayileşme hamlesine de haklı olarak karşı durmaktadır. Geçmiş yıllarda özellikle Kavakderede ‘Endüstriyel Katı Atık Bertaraf Tesisi’nin’ yapılmak istenmesi, bölge halkının karşı koyması sonucunda bertaraf edilmiştir. Bu nedenle önümüzdeki Genel Seçimlere, geçmişten çıkarılan derslerle gidileceğini beklemekteyim.”
“Pergelin sivri ucu sağlam olursa, çizilen dairede düzgün olur”
Milletvekilliği aday adaylığı öncesinde de Trakya için verdiği mücadelelerle herkesin yakından tanıdığı bir isim haline gelen Hakan Dedeoğlu, milletvekili olması durumunda sadece il çapında değil, Trakya bölgesinde eksik kalan tüm işlerin tamamlanacağını her platformda dile getiriyor. Ülke gündemi için yaptığı değerlendirmelerde ise Dedeoğlu; “Silahlı kuvvetlerin zayıflaştırılması yönünde ortaya konan baskıların temelinde Mustafa Kemal Atatürk'ün 1923'de ortaya koyduğu hedefleri görmekteyiz. Bu noktada sadece beklemek olayları basından gözlemlemek yeterli değildir. Hepimiz kapımızın önünü süpürmekten başlayarak çalışmalarımızı en yakın tarih ve dönemde başlatarak ve genişleterek ortaya koymak zorunluluğumuz olduğunu unutmamalıyız. Kırklareli ili, Lüleburgaz İlçesi Türkiye'nin eğitim öğretim konusunda en etkin noktadır. Yani pergelin sivri ucudur. Pergelin sivri ucu sağlam olduğu takdirde çizilen daire geniş ve düzgün olacaktır. Aynen Trakya insanının aydınlık yüzü gibi. Özellikle CHP olarak ilkeler temelinde aynen ulusal Kurtuluş Savaşı'ndaki dönem gibi ciddi, dürüst bir şekilde ve kararlılık içinde Mehmetçik Temeline oturan ve ülkemizin içte ve dışta yüzyıllardır güvenliğinin ta kendisi olan TSK'nın etkisizleştirilmesine asla izin veremeyiz. Biraz önce ifade ettiğim gibi temizliğe kapının önünden başlayarak Trakya'nın yapılanmasında tüm Anadolu'ya yansımasını aksettirmeliyiz” ifadelerinde bulundu.
“Hukukun üstünlüğü ilkesi Türk insanının en önemli dayanağıdır”
Özellikle birinci sınıf tarım arazisi olan Trakya Bölgesi’nin sorunları ortadayken iktidarın dikkatleri başka noktaya çekmiş olması oyununa gerek CHP gerekse bölge insanı olarak dikkat etmek gerektiğine vurgu yapan Dedeoğlu; “Genel anlamda çiftçilerimizin, işçilerimizin, memurumuzun, küçük esnafımızın kafası sürekli karıştırılmaktadır. Bu noktada yetkililerin yani seçilmişlerin gereğini yapmaları zorunluluk haline gelmiştir. Bunlardan biri de yine HEAŞ meselesidir. Özellikle yargı sürecinin devam ettiği şu aşamada tarafların konu ile ilgili olarak ortaya koyduklarını iyi gözlemlemek zorundayız. Hukukun üstünlüğü ilkesi Türk insanının en önemli dayanağıdır. Bu konu asla sarsılmamalıdır. Cumhuriyetçilikten yana çağdaşlıktan yana olmaya devam edeceksek gereğini yapmak yani hukuku işletmek mecburiyetindeyiz. Aday adaylığım çerçevesinde birçok ziyaretler gerçekleştiriyorum. Bölgelerin ihtiyaçlarını sorunlarını tespit ettim. Sorunların çözümüne ilişkin çalışıyorum. Bazı sorunların çözümü için yetki gerekiyor. Bunun neticesinde de siyasete atıldım. Milletvekili seçildiğim takdirde yıllardır mücadelesini verdiğimiz konularla ilgili olarak sadece il çapında değil, Trakya bölgesi kapsamında tüm işlerin gerçekleştirilmesi için çalışacağım. Bu olağan üstü bir durum değildir. İnsanın karşılıklı olarak dürüst ve samimi olması yeterlidir” açıklamasında bulunarak, ziyaretlerinin de genel bir değerlendirmesini yapmış oldu.
“Her şeyin gereğini Trakyalı olarak öne çıkarak yapmalıyız”
Hakan Dedeoğlu geçtiğimiz Pazartesi CHP Lüleburgaz İlçe yönetimindeki toplantıda da diğer milletvekili aday adayı Tuna Soykan’la birlikte Trakya’nın harekete geçmesi gerektiği yönünde açıklamalar yapmıştı. Dedeoğlu, artık gerekenin yapılması gerektiğini ve eylemci olunması gerektiğini söyleyerek; “Bu ülkenin kurucusu olmak, ilkeli hareket etmek kolay değildir artık gerekeni yapmak gerekiyor. Eylemci olmalıyız. Bu noktada Lüleburgaz, en kısa zamanda görüş ve düşüncelerini ortaya koyma zorunluluğu taşımalıdır. Bu Trakya'nın önünü açtığı gibi, Türkiye'nin de önünü açacaktır. Her şeyin gereğini Trakyalı olarak öne çıkarak yapmalıyız” ifadesinde bulunmuştu.
Tuna Soykan; “ Trakya gerektiğinde tokatını atıyor”
Aynı toplantıda konuşan Tuna Soykan da; “Onca sıkıntılar yaşanırken, Türkiye Cumhuriyeti'nin, Cumhuriyet kazanımlarını kaybettiğini görürken, başka konuları nasıl konuşacağımı bilmiyorum. Dışarıda herkes şikayetçi, ama oyları yine alıyorlar. Türkiye'de daha önce bizim de mağdur olduğumuz darberler oldu. Şimdi paşaları aşağılayarak, orduyu yıpratarak eylemler oluyor. Seçimle geldiler. Ancak Hitler'de seçimle gelmişti. Trakya gerektiğinde tokatını atıyor. Ancak bunun daha da ilerisine gitmeliyiz. Gündem can sıkıcı” açıklamasında bulunmuştu.
“Et krizinin temelinde meraların yokedilmesi yatıyor”
Aday adaylığının yanısıra TEMA Lüleburgaz Gönüllüsü olarak diğer çalışmalarına da aksatmadan devam eden Hakan Dedeoğlu bir başka açıklamasında, TEMA’nın kuruluşundan bu yana mera varlığının korunmasına dikkat çektiğini dile getirerek, ülkenin içinde bulunduğu kırmızı et krizinin temelinde, meraların yok edilmesinin yatmakta olduğunu savundu ve şunları kaydetti:
“Oysa meralarda doğal olarak yetişen bitki örtüsü, hayvanların yem ihtiyacını karşılar, erozyonu önler, su varlığımızı korur, üstelik bunun için ücret de talep etmez. Bütün faydalarına rağmen 1940'lı yıllarda 46 milyon hektar olan mera varlığımız, 1950'li yıllarda 37 milyon hektara ve günümüzde 21,7 milyon hektara kadar düşmüştür. TEMA Vakfı, kuruluşundan bu yana mera varlığımızın korunmasına dikkat çekmektedir. Vakfın Bolu Seben Kozyaka, İzmir Bergama Çamavlu, Edirne Merkez Elçili gibi çeşitli köylerde uyguladığı ilk örnek projeler, mera ıslah amaçlıdır. Vakıf ayrıca, 1998 yılında Mera Kanunu'nun çıkarılmasına önemli katkı sağlamıştır.”
“Yanlış politikalar üretim sorunlarına yol açmıştır”
Mera Kanunu'nun tüm maddeleriyle uygulanmasının hayvancılığı yeniden hak ettiği yere getireceğini ifade eden hakan Dedeoğlu; “İçinde bulunduğumuz durumun özeti şöyle: Besicilerimiz kaba yem ihtiyaçlarını maliyet olarak karşılayamadıkları için doğurgan dişi hayvanlarını bile kasaba vermektedir. Bu süreç kırmızı et, hatta kurbanlık ihtiyacımızın bile dışarıdan canlı hayvan ithal ederek karşılanmasına kadar varmıştır. Kırmızı et ithalatı, et hayvancılığımızın tasfiyesine neden olacağı gibi, giderilmez sağlık sorunlarına da yol açacak niteliktedir. Halkımız sofrasına mısır ve soya gibi genetiği değiştirilmiş fabrika yemlerini tüketen hayvanlara ait etin gelme ihtimaline karşı büyük tedirginlik içindedir ve ne yiyeceğine kendi karar vermek istemektedir. Son günlerde medyada yer alan ve yoğunlukla GDO'lu yem kullandıkları bilinen Arjantin gibi Güney Amerika ülkelerinden yapılmak istenen et ve canlı hayvan ithalatı, öncelik ve ivedilikle durdurulmalıdır. Yanlış hayvancılık sektör politikaları ve yetersizlikler sonucunda et fiyatları yükselişi gerekçe gösterilerek yapılan kırmızı et ithalatı daha şimdiden, çok ciddi üretim sorunlarına yol açmıştır. Et hayvancılığı gelişimi için doğru ve bilimsel politikalar oluşturarak uygulamak yerine, kolaycı yöntem seçilerek kasaplık hayvan ve et ithalatının önü açılmış, et hayvancılığı ve besicilik sektörü bu haksız rekabete karşı direnecek gücü olmadığı için ezilmiştir. Çünkü ülkemizde çok uzun zamandan beri yem fiyatları, süt ve et fiyatlarının üstünde seyretmektedir. Üstelik bu olumsuzluğu giderecek destekleyici bir politika uygulanmamaktadır. Et sorununun süt sorunu, süt sorununun da kırmızı et sorunu olduğu akıldan çıkarılmamalıdır. Gelişmiş ülke üreticileri 1 kg süt ile 2-2,5 kg yem alabilirken, yerli üretici 1 kg süt ile ancak 1 kg yem alabildiği için zorunlu tasfiye sürecine sürüklenmektedir. Gelişmiş ülkelerin üstün verimli et ırklarından ucuz yemler kullanarak sağladıkları düşük maliyetli kasaplık hayvan ve et ürünleri, o ülkelerin uyguladıkları ihracat sübvansiyonları ile Türkiye'nin ithalattaki gümrük vergilerini düşürmesiyle yerli üreticiden çok daha ucuz fiyatlarla ülkeye girmeye başlamıştır” dedi.
“Besicilerimize pozitif ayrımcılık uygulanmalı”
TEMA Vakfı’nın, besi hayvancılığındaki bu olumsuz tabloyu gelecekteki kıtlığın habercisi olarak değerlendirdiğini söyleyen Dedeoğlu açıklamasını şu cümlelerle bitirdi:
“Bunun için; Büyük Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk'ün ‘Çalışmadan, yorulmadan ve üretmeden rahat yasamak isteyen toplumlar; evvela haysiyetlerini, sonra hürriyetlerini daha sonra da istiklal ve istikballerini kaybetmeye mahkûmdur’ düsturundan hareketle, üretken besicilerimize pozitif ayrımcılık uygulanarak, birçok sektörde yaşanan dışa bağımlılık kıskacından kurtulunmalıdır. Uzun dönem için; Türkiye toplumunun dengeli ve yeterli beslenmesi, hayvancılık üreticilerinin refahı ve dış pazar potansiyelinin kullanılması bakımından, et hayvancılığı sorunlarından arındırılarak, yeni-doğru-gerçekçi politikalarla geliştirilmelidir. Hayvancılığının gelişmesi doğal olarak, tarımın doğru stratejiler yönünde değişmesine, yani verimlilikle üretkenlik sağlamayı öngören doğru-tutarlı tarım politikalarına bağlıdır. Bu politikalar kapsamında; kırmızı et üretimi, toplumun beslenme talebini, ekonominin katma değer talebini, dış pazar olanaklarını birlikte kavrayan bir üretim hedefine yönlendirilmelidir. Üretimde verimliliği sağlamak için, hayvan varlığımızın ırk yapısının geliştirilmesi zorunludur. Irk yapısının geliştirilmesi için, hayvan varlığımız etçi sığır ve koyun ırkları ile hem etçi hem sütçü kombine ırklar doğrultusunda geliştirilmeli ve hayvan sayısı artırılmalıdır. Hayvancılığının gelişmesi için kaliteli kaba yem üretimi desteklenmeli ve yaygınlaştırılmalı, eskilerin deyimi ile ‘et meselesinin ot meselesi’ olduğu gerçeği hiçbir zaman akıldan çıkarılmamalıdır."